Hz. Zekeriyya`nın Hayatı

İsrâiloğulları'na gönderilen peygamberlerden. İsmi Zekeriyya bin Âzan bin Müslim bin Sadun olup, soyu Hz. Süleymân'a ulaşır. Hz. Yahyâ'nın babasıdır. Hz. Mûsâ'nın getirdiği dînin emir ve yasaklarını insanlara tebliğ etti. Marangozluk yapar elinin emeğiyle geçinirdi.[1] Zekeriyya (a.s) bu şekilde ömrünü ibâdetle geçirdi. Daima insanları Yüce Allah'a inanmaya ve O'nun yolunda yürümeye çağırdı. fakat azmış olan, küfre dalan ve önünü görmeyecek kadar gözü dönenler, onu şehit ettiler.[2][3]
Onun hakkında çeşitli âyet ve hadisler vardır. Ebû Hureyre'nin naklettiğine göre, Hz. Muhammed (S.A.V.); "Zekeriyya (a.s) marangoz idi" [4] diyerek O'nun elinin emeği ile geçinen bir sanat ehli olduğunu haber vermiştir.[3]
Cenab-ı Zülcelal,yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'de Zekeriya Aleyküm Selam'ı ve ailesini "HAYIRLI İŞLERDE ACELE ETTİKLERİ, ALLAH'IN VERECEĞİ ECİR VE SEVAPTAN HER ZAMAN ÜMİTVAR OLDUKLARI, AZABINDAN DA HER ZAMAN KORKTUKLARI" şeklinde bahsederek övmüştür. Hz. Zekeriya, evlat yönünden de mükafatlandırılmıştır.Yüce Rabbimiz, çok yaşlı oldukları halde o'na, o zamana kadar hiç bir kimseye verilmeyen isimle ziynetlendirilmiş olan Hz. Yahya'yı ihsan etmiştir. Hz. Zekeriya'nın hiçbir duası Allah tarafından boş çevrilmemiştir.Acizane yaptıkları dualar, bizim için önemli bir misal olarak Kur'an-ı Hakim'de yer almaktadır. Hayatının her safhası diğer Peygamber Efendilerimiz gibi zorluklar içinde geçmiş,belalar,sıkıntı ve musibetler ancak onun Rabbine karşı tevekkülünü arttırmıştır.[5]
Zekeriyya (a.s) İsrâiloğulları'nın peygamberi olduğu gibi, aynı zamanda onların bilgini, reisi ve müşaviri yani danışmanı idi.[6][3]
Hz. Zekeriyyâ zamânında Şâm vilâyeti Batlamyüsilerin elindeydi. Onlar Kudüs'te bulunan Beyt-ül-Makdis'e hürmet ederlerdi. Beyt-ül-Makdis mâmur olup gece ve gündüz orada ibâdet edilirdi. Mescidde Hz. Hârûn neslinden din büyükleri vardı. O zamanlarda İsrâiloğulları arasında peygamber yoktu. Bunlar, bir peygamber göndermesi için gece gündüz Allah-u teâlâya duâ ettiler. Allah-u Teâlâ, Beyt-i Makdis'te Tevrât yazmayı ve kurban kesmeyi idâre eden Hz. Zekeriyyâ'yı peygamber olarak vazîfelendirdi. Hz. Zekeriyyâ, insanlara nasîhat ederek doğru yola çağırdı. İsrâiloğulları'ndan onun bildirdiklerine inananlar olduğu gibi, inanmayıp karşı çıkanlar daha çok oldu.[1]

Hz. Zekeriyyâ, İmrân bin Mâsân isminde bir dostunun kızı olan Elîsa (İşa) ile evlendi. Elîsa ile Hz. Meryem kardeş olup babaları İmran idi. İmrân, önce Elîsa'nın annesi ile sonra bunun başka erkekten olan kızı Hunne ile evlenmişti. Hz. Meryem'in annesi olan Hunne; “Cenâb-ı Hak bana bir oğul ihsân ederse Beyt-ül-Makdis'e hizmetçi yapacağım.” diye adakta bulundu. Kızı oldu. Adını Meryem koydu. Hz. Meryem doğmadan önce babası İmrân vefât etti. Hunne kızı Meryem'i teslim etmek üzere Beyt-ül-Makdis'e götürdü. Orada bulunan âlimlere niyetini anlatıp nezrinin kabûlünü ricâ etti. Meryem, Beyt-i Makdis'e kabul edildi. Fakat Meryem'in kimin himâyesinde kalacağı husûsunda Beyt-i Makdis hizmetçileri olan âlimler arasında anlaşmazlık oldu. Hz. Zekeriyyâ; “Çocuğu himâyeme ben alacağım. Akrabâlık yönünden çocuğa en yakın benim.” dedi.

Diğer âlimler de çocuğu himâyelerine almak istediler. Çekilen kur'a netîcesinde Hz. Meryem'in Hz. Zekeriyyâ'nın himâyesinde kalması kararlaştırıldı.

Hz. Zekeriyyâ, Hz. Meryem'i evine götürdü. Onu hanımı Elîsa büyüttü. Sonra da Hz. Meryem için Beyt-i Makdis'te yüksek bir oda yaptırdı. Hz. Meryem, bu odada hem Allah-u teâlâya ibâdet etti, hem de Hz. Zekeriyyâ'dan Tevrât okudu. Hz. Zekeriyyâ, ona her gün yiyecek getirir, ibâdetten bir şey öğretirdi. Bir kış günü odasına girdiğinde önünde dünyâ yiyeceklerine benzemeyen türlü türlü nîmetler gördü. Nereden geldiğini sorduğunda; “Allahü Teâlâ tarafından geliyor.” diye cevap verdi. Bu yiyecekler Allah-u teâlânın kudretinden Hz. Meryem'e verdiği bir kerâmetti.[7][1]

Hz. Zekeriyyâ, 99 veya 120 yaşına geldiği halde neslini devâm ettirecek bir evlâdı yoktu. Hanımı da zâten çocuk doğurmuyordu ve 98 yaşındaydı. Gerek Hz. Zekeriyyâ'nın, gerekse hanımının çocuk sâhibi olma yaşları geçmişti. Fakat içine bir evlat sevgisi düşüp kendisine sâlih bir evlat ihsân etmesi için Allah-u teâlâya duâ etti;
"Rabbim! Gerçekten kemiklerim zayıfladı, saçlarım ağardı, Rabbim!.Sana yalvarmaktan dolayı herhangi bir şeyden mahrum kalmadım. Doğrusu, benden sonra yerime geçecek yakınlarımın iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum. Karım da kısırdır. Katından bana bir oğul bağışla ki, bana ve Yakup oğullarına mirasçı olsun! Rabbim! O'nun, senin rızanı kazanmasını da sağla!" (Meryem,19/4,5,6)

"Ya Rabbi! Bana kendi katından temiz bir soy bahşet!" (Âli İmrân, 3/38)

"Rabbim! Beni tek başıma bırakma! Sen varislerin en hayırlısısın" (el-Enbiyâ, 21/89).

Gücü her şeye yeten Yüce Allah, Zekeriyya (a.s)'ın duâsını kabul etti ve O'na bir erkek evlat vereceğini müjdeledi:

"Ey Zekeriyya! Sana Yahya isminde bir oğlanı müjdeliyoruz. Bu adı daha önce kimseye vermemiştik" (Meryem, 19/7).

"Mihrapta namaz kılmaya durduğu sırada, hemen melekler ona şöyle seslendi: "Haberin olsun! Allah sana Yahya adlı çocuğu müjdeliyor. O, Allah'tan gelen bir kelimeyi (İsâ'yı) tasdik edecek, milletinin efendisi olacak, nefsine hakim bulunacak ve salihlerden bir peygamber olacaktır" (Âli İmrân, 3/39).
Allah-u Teâlâ, ona Yahyâ isminde bir oğlan çocuğu ihsân edeceğini Cebrâil vâsıtasıyla bildirdi. Birgün Zekeriyyâ odasında namaz kılarken beyaz elbiseler içersinde Cebrâil gelerek Allah-u teâlânın kendisine Yahyâ isminde bir oğul ihsân edeceğini müjdeledi. Ayrıca onun Hz. İsa'yı tasdik edeceğini, zamânın büyüklerinden ve bütün kötülüklerden uzak, nübüvvetle (peygamberlikle) muttasıf, sâlihler zümresinden bir zât olacağını haber verdi.[1]
Kurân'ın başka bir yerinde bu durum şöyle haber verilmiştir: "Zekeriyya'nın duasını kabul edip kendisine Yahya'yı bahşetmiş, eşini de doğum yapacak hale getirmiştik. Doğrusu onlar iyi işlerde yarışıyorlar, korkarak ve umarak bize yalvarıyorlardı. Bize karşı gönülden saygı duyuyorlardı" (el-Enbiya, 21/90). Yüce Allah'ın bu güzel müjdesine son derece sevinen Zekeriyya (a.s) "Rabbim! Öyle ise bana bir alamet var, dedi" (Meryem, 19/10). Allah ona şu cevabı verdi: "Alâmetin; üç gün, işaretten başka şekilde insanlarla konuşmamandır. Rabbını çok an, akşam sabah hamdet!" (Âlu İmrân, 3/41). Gün oldu, Zekeriyya (a.s)'ın nutku tutuldu. Mihrabdan çıktı ve milletine: "Sabah-akşam Allah'ı tesbih edin! diye işârette bulundu" (Meryem, 19/11).
Yukarıda görüldüğü gibi, Zekeriyya (a.s) ile ilgili olarak zikredilen âyetlerin çoğu, dua mahiyetindedir. O, çok dua eden, Allah'ın emir ve yasaklarına riayet ederek tam bir teslimiyet içinde yaşayan Yüce bir peygamberdi. Allah: "Zekeriyyâ, Yahyâ, İsa ve İlyas'a da (yol göstermiştik). Hepsi iyilerden (idi)ler" (el-En'âm, 6/85) diyerek onu şahit peygamberlerle birlikte anmıştır.[3]
Hz.Zekeriyyâ, bu müjdeye sevinip arzusunun çabukluğunu arz ederek: “Yâ Rabbî! Bana vâd ettiğin çocuğun meydana geleceğine delil ve alâmet olmak üzere, bu gönlüme yerleşmesi ve kalbimin bana vâdettiğin şeyde mutmain olması için bir nişan ver. O alâmetle bu nîmeti şükürle karşılayayım.” diye münâcaatta bulundu. Allahü teâlâ, Hz. Zekeriyyâ'nın duâsını kabul ederek; “Senin için alâmet, birbiri ardınca üç gece (ve gündüz) insanlarla konuşmamandır. Bir hastalık ve sebep olmaksızın, sen sıhhatli olduğun halde üç gece (ve gündüz) dilini konuşmadan alıkoymandır” buyurdu. Hz. Yahyâ, ana rahmine düşünce Hz.Zekeriyyâ konuşamaz oldu. Meramını ancak işâretle anlatabiliyordu. O, bu üç gün içinde devamlı ibâdet ve zikirle meşgul oldu. Cenâb-ı Hakka karşı hamd ve şükür vazîfesini yerine getirdi.

Müddet tamam olunca Hz. Zekeriyyâ'nın oğlu Hz.Yahyâ dünyâya geldi. Hz. Yahyâ'nın doğumu ile, Hz. Zekeriyyâ ve âilesi sevince gark oldular. Hz. Yahyâ'dan altı ay sonra Hz. İsa dünyâya geldi. İsrâiloğulları, Hz. İsa beşikteyken Allahü teâlânın kudretiyle konuşmasına rağmen, onun babasız dünyâya gelmesiyle ilgili olarak Hz. Zekeriyyâa iftirâ ettiler. Hz. Zekeriyyâ'yı şehit etmek üzere aramaya başladılar. Yahûdîlerin iftirâlarını ve kendisini öldürmek istediklerini haber alan Hz. Zekeriyyâ; “Takat getirilemeyen şeyden uzaklaşmak, peygamberlerin sünnetidir.” kâidesince Yahûdîlerin bulundukları yerden uzaklaştı. Yahûdîler, onu yakalamak için peşine düştüler. Hz. Zekeriyyâ, Beyt-ül-Makdîs yakınlarında ağaçlı bir bahçeye girdi. Bir ağacın yanından geçerken ağaç: “Ey Allah'ın peygamberi! Bana gel” diye seslendi. Ağaç, yarıldı ve Hz. Zekeriyyâ, içine girdi. Sonra kapandı ve onu gizledi. İsrâiloğulları, Hz. Zekeriyyâ'nın izini tâkip edip nereye gittiğini anlayamadılar. O sırada mel'ûn İblis (şeytan) gelerek onlara; “Bu ağacı bıçkı ile kesin, burada ise meydana çıkar. Yoksa ne kaybedersiniz.” dedi. Kâfirler o ağacı biçerek Hz. Zekeriyyâ'yı şehit ettiler. Hz. Zekeriyyâ'nın türbesi Halep'tedir.[1]
Hz. Zekeriya'nın Duaları

Kuran'ın üç ayrı suresinde Hz. Zekeriya'nın dualarından bahsedilir. Yaşı ilerlemiş olan Hz. Zekeriya, kendi ardından kavmi içinde imanı ayakta tutması için Allah'tan bir varis istemiştir. Kendisi çocuk sahibi olmak için oldukça yaşlı, karısı ise kısır olduğu için varisi yoktur ve Allah'a duada bulunmuştur:

"Hani o, Rabbine gizlice seslendiği zaman; Demişti ki: "Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben sana dua etmekle mutsuz olmadım. Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım adına korkuya kapıldım, benim karım da bir kısır (kadın)dır. Artık bana kendi katından bir yardımcı armağan et. Bana mirasçı olsun. Yakup oğullarına da mirasçı olsun. Rabbim, onu razı olunan kıl." (Meryem Suresi, 3-6)

Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Rabbim, bana katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin" dedi. (Al-i İmran Suresi, 38)

Zekeriya da; hani Rabbine çağrıda bulunmuştu: "Rabbim, beni yalnız başıma bırakma, sen mirasçıların en hayırlısısın." (Enbiya Suresi, 89)

Ayette Hz. Zekeriya'nın Allah'a gizlice seslendiği bildirilmektedir. Bu, samimiyetin en büyük göstergelerinden biridir. Nitekim Allah, Kendisine bu tür bir samimiyet içinde çağrıda bulunan Hz. Zekeriya'nın duasını kabul etmiştir:

Onun duasına icabet ettik, kendisine Yahya'yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık. Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı, umarak ve korkarak bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi. (Enbiya Suresi, 90)

(Allah buyurdu:) "Ey Zekeriya, şüphesiz biz seni, adı Yahya olan bir çocukla müjdelemekteyiz; biz bundan önce ona hiçbir adaş kılmamışız." (Meryem Suresi, 7)

O mihrapta namaz kılarken, melekler ona seslendi: "Allah, sana Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan bir kelimeyi (İsa'yı) doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir Peygamberdir." (Al-i İmran Suresi, 39)

Ayetlerin devamında bildirildiğine göre, Hz. Zekeriya Allah'ın duasına karşılık ileri yaşına rağmen kendisine bir erkek evlat bağışlamasına şaşırır. Kendisine müjdeyi ileten melek ise O'na Allah'ın kudretini hatırlatır:

Dedi ki: "Rabbim, karım kısır (bir kadın) iken, benim nasıl oğlum olabilirĞ Ben de yaşlılığın son basamağındayım." (Ona gelen melek:) "İşte böyle" dedi. "Rabbin dedi ki: - Bu benim için kolaydır, daha önce sen hiçbir şey değil iken, seni yaratmıştım." (Meryem Suresi, 8-9)

Önceki bölümlerde Allah'ın samimi kullarının dualarına onlar için en hayırlı olacak şekilde icabet ettiğini belirtmiştik. Ve Allah'ın içten çağrıda bulunan inananların tek dostu ve yardımcısı olduğunu da bildirmiştik. Allah, çocuk sahibi olması imkansız gibi görünen Hz. Zekeriya'ya da, samimi duasına icabet ederek salih bir oğul armağan etmiştir.[8]
Mûcizeleri
 

  1. Kalemleri, kendi kendine Tevrât'ı yazardı. Hz. Zekeriyyâ Beyt-i Makdis'te maiyyetinde yetmiş kişi olduğu halde Tevrât yazarlardı. Yahûdîlerin biri gelip; “Hak peygamber olsaydın, elinde Tevrât yazmağa muhtaç olmazdın; sen de elinle yazıyorsun, emrindekilerle aranızda hiçbir fark görmüyorum.” diye konuştu. Hz. Zekeriyyâ, bu söze çok üzüldü ve meraklandı. Cebrâil gelip: “Ey Zekeriyyâ, buradan kalkınız! Kaleminize emr ediniz, kendi kendine yazsın!” dedi. Hz. Zekeriyyâ, kalkıp, emr edince, kalem istenen şeyi yazmaya başladı. O saatte kalem on iki sûre yazdı. Bu mûcize ile birçok kimse îmân etti.
  2. Hz. Zekeriyyâ, Hz. Meryem'i terbiyesi altına aldığı vakti, yazılması lâzım gelen kefâletnâmeyi, kalemsiz, hokkasız yazmışlardır.
  3. Kur'ân-ı kerîmde bildirildiği gibi, Hz. Zekeriyyâ ve Beyt-i Mukaddes hademe ve kayyimlerinden yirmi dokuz kişi arasında Hz. Meryem'in kefâleti hakkında meydana çıkan ihtilaf üzerine herkes kendi kalemini Ürdün suyuna atmışlarken, yalnız Hz. Zekeriyyâ'nın kalemi suyun üzerinde dikilmiş kalmıştır.
  4. Ağaçlar, Hz. Zekeriyyâ'yla konuşurlardı. Yahûdîlerden bir tâife kendisini şehit etmek üzere araştırırlarken, kendileri de onlardan kaçtığı vakit, bir ağaç; “Ey Allah'ın peygamberi, gel bende gizlen seni ben muhâfaza ederim” diye dile gelmişti.
  5. Hz. Zekeriyyâ, su üzerinde yürür ve mübârek ayakları ıslanmazdı. Kendisi için suda yürümekle, karada yürümek arasında fark yoktu.
  6. Hz. Zekeriyyâ'dan mûcize istendiği vakitte, yakınlarındaki ağaçlara mübârek eliyle işâret etmiş, hemen ağaçlar, köklerinden kopup, önlerine gelip kalmışlardır.

Kur'ân-ı kerîmin Âl-i İmrân, Meryem, Enbiyâ ve En'am sûrelerinde Hz. Zekeriyyâ'yla ilgili haberler verilmektedir.[1]
Hz. Zekeriya Camii

Cami, Emevi Halifesi Süleyman Bin Abdulmelik tarafından inşa edilmiş. Yapımında civar kalelerden getirilen Halebe özgü taşlar kullanılmış. Moğol İmparatoru Timurlenk Halep'i işgal edince Camiyi harabeye çevirmiş ve içindeki herşeyi yakmıştır. Mogol ordusu çekildikten sonra yenilenmiş ve eskisinden daha da ihtişamlı olmuştur. 1516 yılında Halep yakınlarında Osmanlılarla Memluklüler arasında meydana gelen Mercidabık savaşından sonra Osmanlı Sultanı Yavuz Selim ilk iş olarak bu camiye gelmiş ve iki rekat şükür namazı kılmıştır. Caminin hatibi Yavuz Sultan Selim adına hutbe okumuş ve kendisine iki kutsal yerin hamisi anlamında "Hami El Harameyn" ünvanını koymuştur. Ancak Yavuz, buna müdahale etmiş ve "Hadimül Harameyn" yani iki kutsal yerin hizmetçisi olarak değiştirmiştir.

Cami bugün dünyanın dörtbir tarafından gelen ziyaretçilerini misafir ediyor.[9]